Fırıldak Ailesi, Koca Kafalar, Çınar, Grafi2000… Hepsi hemen bizi tek bir isme götürüyor: Varol Yaşaroğlu. Kendisiyle son projesinden, çizgi dünyalardan, İstanbul’dan, İzmir’den bahsederek bambaşka bir dünyaya girdik. Bol bol da güldük. Varol Yaşaroğlu Boo! Dergisi’ne anlattı…
Çocukken hangi çizgi filmleri izliyordunuz?
TRT, siyah-beyaz dönemlerden renkli döneme geçtiği zamanlarda en klasik olanı; Pembe Panter’i çok sık yayınlarlardı. İlk göz ağrım o benim. Defterlere sürekli onun kafasını, vücudunu çizmeye çalışıyordum. Çizgi film sevdam, daha doğrusu çizgiye olan sevdam onunla başladı.
Neden Pembe Panter ile çizime başladınız?
Çizgisel anlamda da mesela mekan çizimlerinde de çok az çizgi ile yerleştirmişler. Çok modern bir anlayış bence… Aslında küçükken izlediğim çizgi filmleri düşününce ayırt ediyordum mesela; bazı çizgi filmleri sevmiyordum, bazılarını seviyordum. Pembe Panter’i de karakter olarak seviyordum her şeyden önce. Şu anda da baktığımda çizgi kalitesi, estetik duygusu günümüze de hitap eden bir yapısı var. Ve daha karikatürize edilebilir şeyleri seviyordum.
İzmirli olmanız yaptığınız işi sizce nasıl etkiliyor?
İzmir’de Gültepe’de büyüdüm. Orası daha az gelişmiş diyebileceğimiz semtlerden biriydi. Ama komşuluk ilişkileriyle, manavıyla bakkalıyla her şeyi çok sıcaktı. Mesela biz sokakta oynayan çocuklardık. Bence hayata pozitif bakmamı sağlayan şeylerden biri olduğuna inanıyorum.
Ben gülmeyi çok severim, gülümserim hep. Bunun önemli olduğunu düşünüyorum. “Biz büyüdük ve kirlendi dünya” deniyor ya, işte burada biraz daha bu durum var. İçindeki şeyler ölmüyor belki buranın o karmaşasından, kozmopolitliğinden ama içinden bir şeyler gidiyor. Hayat zor bir şey; herkesin birçok sorunu var. Bunların üstesinden gelmek adına pozitif olmak çok önemli. Çizgi de burada devreye giriyor. Çizerken bambaşka bir boyuta geçiyorum, her şeyi unutuyorum. Orası benim özel alanım.
Özel alanda kendinize hiç oto sansür uyguladığınız oluyor mu?
Kendi iç dünyamda bir oto sansürüm yok. Kimsenin görmediğini duymadığını düşünürsek her şeyi düşünebilirim. Ama kendi çok özelim olan bir şeyi de paylaşan birisi de değilim. Sonuçta şu anda bir ekiple projeler yapıyoruz. Mutlaka bir oto sansür uyguluyoruz tabii bu projeler için. İster istemez zaten bunu yapıyorsunuz. Ama bulunduğu mecraya göre de değişiyor bu sansür; internete göre ayrı, televizyona göre ayrı… Mesela Otis Abi var. Hep soruluyor; Otis Abi acaba o mu değil mi? Ben mutlaka hayalle gerçeğin iç içe geçtiğini düşünüyorum.