Bu sayıyı şimdi okumak için tıkla!
Boo! dergisi üçüncü dönemine fiilen başladı. 15 Eylül’de yayınlanan sayı, derginin en çok röportajla dolu olan sayılarından birisi oldu. Okumadan evvel genel bakış atmak isteyenler için başlıkları sıralayalım:
SATTAS (özel röportaj)
Taksim’de yine yürüyüş var. TOMA’lar ve ellerinde biber gazlarıyla polisler; Galatasaray Lisesi önünü doldurmuşken bir tarafta da direniş sırasında ölenlerin isimlerini okuyanlar var. İşte, böyle bir günde Sattas ile buluştuk. Olaylardan önce Taksim Gezi Parkı Festivali’nde gördük, sonra da Gazdan Adam Festivali’nde! Sosyal ağlarda şarkılarına çekilen bir klip yayılırken onlar neler yapıyorlar, müzik hayatları ne alemde, direniş nasıl etkilemiş onları diye biraz konuşalım dedik. Grubun solisti Orçun Sünear, nam-ı diğer Leo’ya ulaştık. O da Nayah’daki konserlerinden önce bizimle buluşmayı kabul etti. Üstüne de konserlerine davet etti…
Bandista (özel röportaj)
Aşk, inadına aşk diyorlar ve onlarınki şüphesiz kocaman bir mücadele
aşkı! Yüzleri, isimleri gizli. Şarkıları “copyright”a taş çıkarırcasına
“copyleft.” Yani anonim bir havuza ait. Herkesin dinlemesine,
indirmesine açık. Tüm bunların nedeni ise şu: Çünkü onlar bizden, sizden
birileri. Bandista’nın rengârenk insanlardan oluşan tayfasıyla
birlikteyiz. Hadi siz de gelin, ne de olsa “aşk, örgütlenmektir”
Boğaziçi Caz Korosu (özel röportaj)
Gezi Parkı protestolarında görmeye alıştığımız “ortalığı şenlendiren,
yüreklendiren” kişilerin arasında Boo! okurlarının da tanıyabileceği
yüzlerinden birileri vardı: Boğaziçi Caz Korosu, ya da Ekşi Sözlük
yazarlarından birinin deyimiyle Boğaziçi “Haz” Korosu! Biz de koro adına
şef Masis Aram Gözbek’le Gezi Parkı Direnişi üzerine konuştuk.
7 Pink Floydlar ve 2 Prenses (özel röportaj)
7PF2P tam 7 yıldır saygıyla Pink Floyd eserlerini çalıyor. Ağustos
ayındaki görkemli The Wall şovunun ardından gözlerimiz kendilerini
aradı. Grubun Kadıköylü gitaristi Barış Kıran’la Karga Bar’ın bahçesinde
buluştuk. Prenseslerden Nil İpek Hülagü ve davulcu Cem Uçan da e-posta
ile yolladıkları cevapları ile aramıza katıldı.
Ulaş Tosun (özel röportaj)
Onun hikayesi 10 yıl önce başladı. Eline kalemi de aldı makineyi de; ama
haberden habere koşmak için en çok fotoğraf makinesini yoldaşı kabul
etti. Ulaş Tosun ile fotoğrafçılığı, gazeteciliği, yakında gelecek olan
Küba belgeselini konuştuk. Biz sorduk o da tüm samimiyetiyle anlattı.
Tam da Sokak Fotoğrafçıları Günü’nde, tam da Gezi Parkı Direnişi ile
ilgili fotoğrafları sosyal ağlarda hızla yayılırken…
Arascan Dönmez (özel röportaj)
O bir yanı çok seksi olsa da diğer yanı tamamen “Aseksüel mi ne?”
dedirten bir adam. Farklı aurası ve hem karşı konulmaz hem de su gibi
enerjisi ile Arascan Dönmez, şimdi Boo! dergisine konuşuyor.
SO? Mimarlık ve Fikriyat (özel röportaj)
İstanbul Modern’de garip bir şeyler oluyor! Her zaman ilgi çekici
sergilere ev sahipliği yapan galeri bu defa bahçesine yüzen bir durağı
konuk ediyor ve ziyaretçilerini Göğe Bakma Durağı’nda beklemeye
çağırıyor.
Kamusal Alanlar / Agorafobi
14 Eylül ile 10 Kasım arası ziyaretçilere ücretsiz bir şekilde açık olan
13. İstanbul Bienali’nin bu yılki konusu insanların bir araya geldiği
mekânlar ve bu bir araya gelişten duyulan korku. Aylar öncesinde küratör
Fulya Erdemci’nin “Anne Ben Bir Barbar mıyım?” başlıklı makalesinde
çerçevesini kamusal alan ve agorafobi kavramlarıyla çizdiği bu yılın
bienali ile birlikte biz de bu kavramlara göz atıyoruz.
Referandum ve Mimari
İnsanlar hayal kurmaya başlasalar, ama kurdukları hayalleri gerçeğe
dökemeyen de üst bir güç olsaydı eğer; şüphesiz dünya aynı renklere daha
çok bürünürdü. Siyahımız olurdu mesela, bütünüyle kirlenmez bir siyah,
her yerde her an tek bir siyah. Aynı şablonla yaşarlardı insanlar
mesela; evet yine işlerimize belki otobüsle giderdik ama aynı
otobüslerle giderdik, yollarımızda simit alacağımız amcalar, kahve
içeceğimiz mekanlar, sevdiklerimizle buluşabileceğimiz parklar olmazdı.
Devlet hayal kurardı bir süre sonra ve o zaman sadece devlet kalırdı,
birey değil. Bizce toplumlar da tek bir vücut olup hayal kurmayı ve
bunları hayata geçirmeyi hak ederler. Bu yazı mimari eserlerde halkın
hayal kurma aşamalarına dahil olduğu projelerde neler olur-olmaz’ı
örneklerle anlatıyor.
Lana Del Rey
2012 yılına girerken yazdığımız “2011’den Müzik Notları” yazısında Lana
Del Rey için “bu sene ve önümüzdeki senelerde adını çok duyacaksınız,
takip etmeye değer bir isim” demiştik. Albümü daha çıkmadan inanılmaz
merak uyandıran bir isimdi gerçekten Lana Del Rey ve şöhreti katlanarak
arttı geçtiğimiz 2 yılda. Çok masum ve çok karanlık bir müziği, harika
bir sesi, ve çarpıcı bir güzelliği var, üstelik çok yakında konser için
Türkiye’ye geliyor. 20 Eylül’de İstanbul Küçükçiftlik Park’da
izleyeceğimiz şov çok şey vaat ediyor.
Europe
Ölüyü diriltmenin peşindeki Europe turnelerin yolunu gözlüyor. Büyük
stadyumların eski gözdeleri bakalım maymun iştahlı müzikseverleri veya
hard rock hayranı ebeveynlerin çocuklarını sahaya çekebilecekler mi?
Steve Jobs
Apple’ın harıl harıl yeni telefonlar sunduğu bu günlerde eksikliği
sayısız kere dile getirilen bir Steve Jobs gerçeği var. 2 yıl evvel
aramızdan ayrılan, kendisini ismen tanımak için teknoloji tutkunu olmaya
lüzum bırakmayan Jobs’ın hikayesine ucundan, doğruları ve yanlışlarıyla
dokunuyoruz.
Woody Allen
Woody Allen’ın bir New York hikayesi daha anlattığı Blue Jasmine ile
tanışmaya günler kaldı. Peki 1966 yılından beri yazdığı senaryoların
çekimleri için yönetmen koltuğunu bırakmayan Allen’da o günden bugüne
neler değişti farkında mısınız? O zaman Blue Jasmine gelmeden Allen’ın
dünyayı gezdiği bazı filmlerini hatırlasak mı?
Yusuf Atılgan
Yürürken etrafına dikkatli bakan adamlar, hep C.’nin akrabasıdır. Hep
tedirgin, hep mutsuz görünen, evine dönmeye çalışanlar ise muhtemel ki
Zebercet’in. Yalnızların ustası Yusuf Atılgan hep onları yazmıştır
çünkü.
Vivian Maier
Hayatınız boyunca çektiğiniz fotoğrafları hiç kimseyle paylaşmadan
arşivlediğinizi ve bu fotoğrafların da sokak fotoğrafçılığının en iyi
örneklerinden olduğunu düşünün. Siz düşünedurun, ölümünden sonra meşhur
olan Vivian Maier bunu gerçekleştirmiş. İnsanlara ve elbette kendine bir
o kadar yakın ve gerçek…
Ken Kesey – Guguk Kuşu
Amerikan edebiyatının medar-ı iftiharlarından biri olan Guguk Kuşu,
basıldığı yıl olan 1962 yılından beri popülerliğini sürdüren bir
başyapıt. Güncelliğini koruması bir yana, bir akıl hastanesi ortamından
yaşadığımız toplumla bağlantı kurmamızı sağlayan kitap, otorite ve
delilik gibi kavramlar hakkında okuyucuyu düşündürüp pek çok yeni bakış
açısı sunuyor.
Dahası var!
Yeni keşif müzik grubu Melek Tozu, Mervecan Saral’ın portfolyosu, The
Wall konseri izlenimleri, Karabatak kafe, birtakım albümler, kitaplar,
filmler… Hepsi ve biraz daha fazlası Boo! dergisinin yeni sayısında.