Büyük şehrin kargaşasından yazlık beldenin huzuruna taşınmak, yıllardır magazin programlarının aracılığıyla jet sosyetenin bayrağını taşıdığı bir eylemdi. Artık değil. Görsel tasarımcı Ahmet Coka Bodrum’a başarıyla yerleşirse hepimiz için ilham kaynağı olacak. Müstakbel idolümüzle Bodrum’a kaçmak üzerine konuştuk.
“Yetti artık, gidiyorum İstanbul’dan. Bodrum’a yerleşeceğim.”, “Böyle hayat olmaz olsun. Bırakıyorum her şeyi.” diyen çok. Hem de İstanbul gibi bir şehirde… Kimisi gerçekleştiriyor en sıkıntılı anlarda söylenen bu sözleri, birçoğu da sadece hayal olarak bırakıyor. Ahmet Coka hayalini gerçekleştirmek üzere yola çıkanlardan. hadibenkactim.blogspot.com adresindeki blogu ile bu kaçış planının her ayrıntılarını takipçileriyle paylaşıyor. Kendisiyle aynı hayallere sahip olanlar için ilham, henüz o hayalleri kurmaya cesaret edemeyenler için ise kahraman oluyor sözcükleri ve çizgileriyle.
Boo!’nun muhtelif yerlerinde imzasını gördüğünüz Alper (Demirci) takip ediyormuş blogu. ‘Eh ne de olsa tasarımcı adam, tabii takip edecek kendisiyle aynı işi yapanları.’ diye düşündüm. Ama aslında olay sandığım gibi değilmiş. Çünkü Coka’yı takip etmek için tasarımcı olmaya, çizgilerle anlaşmaya gerek yokmuş. Sadeliği, hayata bakışı, resimleri, kaçış planı ve en önemlisi de samimiyetiyle günümüze inat, dünyanın dönüşünü durdurmuş da eski zaman insanlarının naifliğiyle durmuş dünyada.
Kendimizi iyice yazılarına, resimlerine, çizimlerine kaptırdıktan sonra “Acaba Boo!’nun sorularını yanıtlar mı?” diye rahatsız ettik. Bir yandan da bloglarından aşina olduğum ‘Sevgilisi Hülya da olur mu acaba?’, ‘Asmalı Cavit’e mi gidilir ki?’ gibi soruları düşünüyordum. Coka için bir cuma klasiği olan Asmalı Cavit’teki rakı masasına davet edildik; dergiden, hayattan, ilişkilerden, kaçış planından bol bol konuştuk.
Yanlış bilmiyorsam doğma büyüme İstanbullusunuz. Sizin için İstanbul nasıl bir yer? Sizin bölgeleriniz nereler?
İstanbul, yaşaması gün geçtikçe zorlaşmasına rağmen hâlâ sihirli, şiirsel ve romantik bir şehir. Benim için önemli bir ilham kaynağı.
Merkezi Bebek kabul ederek çapı 30-35 km’lik bir dairenin içinden bahsediyorum. Boğaz hattı boyunca büyüdüğüm, okuduğum ve yaşadığım da düşünülürse ne demek istediğim iyice anlaşılır. Bu dairenin dışında da yolumun pek düşmediği başka bir İstanbul var. Şehir katman katman büyüyor. Dolayısıyla herkes kadar kalabalığından, kakofonisinden, sıkışmışlığı ve trafiğinden şikâyetçiyim.
Şehrin dengesi maalesef hızla değişiyor. Değişimin kendisi kaçınılmaz belki ama sizce de hız fazlasıyla baş döndürücü değil mi?
Çizim ve tasarım yapmaya ne zaman başladınız?
Her zaman çizerdim. Öylesine, bir yere oturmayan, çok da kıymet vermediğim karalamalar yapardım. Fakat o eskizler bana MSÜ GSF Grafik Bölümü’nün kapılarını açtı. Okulla birlikte tasarım yaşamımın, çizmek ise işimin bir parçası oldu. Uzun yıllar çizim, tasarıma hizmet etti. Şimdi ise tam tersi… Resim yapmak benim için bir dile dönüştü.
İstanbul’dan kaçmaya nasıl karar verdiniz?
Aslında bir yere kaçmıyorum, yer değiştiriyorum. Bir kere her şey hayal kurmakla başlıyor. Deniz kıyısında tek katlı taş ev, mis kokulu çiçeklerle bezeli bir bahçe ve yavaş akan zaman hepimiz için çok cazip değil midir?
Bir sonraki adım bu hayale hizmet etmekti. Tutumlu biriyimdir ve bunun faydasını fazlasıyla gördüm. Zaman içinde yapabildiğim tasarrufumla lüks şeyler -araba, teknolojik oyuncaklar- alacağıma toprağa yatırım yaptım. İlerisi için basit bir hazırlıktı bu. Zamanı gelip emekli olunca her şeyim hazır beni bekliyor olacaktı. Ama birden bambaşka bir şey oldu. Hayata bakışımı tamamen değiştiren ciddi bir sağlık sorunu yaşadım. Gerçekleştirmeyi arzuladığım hayallerim için 60’lı yaşları beklemenin âlemi yoktu. Böylece kararım netleşti. Dolayısı ile tam zamanlı yaşayabileceğim yerleri aramaya başladım.